Güneş ÖZTOPRAK
31.07.2022
YAZARLAREVİ CİNAYETİ
“Babam bizi bırakıp gittikten sonra, Ada’yı da evi de orada geçirdiğim mutlu çocukluk anılarını da silmiştim aklımdan. Öyle sanıyordum. Demek ki silememişim, sadece bastırmışım, bilinçdışının en karanlık dehlizlerine itmişim ki şimdi Ada’nın bahar kokularıyla birlikte o duygular da birer birer çıkıyor saklandıkları geçmiş zaman mezarlarından.”
romanoku.org adresindeki ilk yazıma Oya Baydar’ın Nisan 2022’de okurlarla buluşturduğu Yazarlarevi Cinayeti adlı romanını mercek altına alarak başlamak istedim. Kısa bir zaman önce raflarda yerini alan ve ismiyle dikkatimi çeken eserle ilgili naçizane düşüncelerime geçmeden önce, birkaç bilgi vermek istiyorum. 358 sayfalık roman, Can Yayınları etiketiyle yayımlandı. Kapak fotoğrafı, eserde de bahsi geçen Masa kayasından esinlenmiş. Romanda, Ada’da tanınmış bir yazarın ölümü araştırılıyor. Başlangıçta polisiye romanı izlenimi veren eserin içine girdiğimizde ismini ince bir detaydan aldığını görüyoruz. Yazar kitaba ismini verdiği cinayette aslında bir kişinin değil, edebiyatımızın katledilişinden bahsediyor. Yazarlarevi Cinayeti, üzerine kafa yorulacak, farklı dönemlere vurgu yapılacak çok fazla veriyle karşımıza çıkıyor. Eser, birinci tekil şahıs ağzından ilerlemekte. Anlatıcı, romanın başında, baba özlemiyle büyümüş bir kız çocuğu iken ileri sayfalarda babasının ölümünü araştırmaya koyulan kırklı yaşlarda yetişkin bir kadın olarak devam ediyor. Geçmişini, babasıyla olan anılarını, çocukluğunu ve yetişkinliğine etki eden yaşamını gözden geçiren bir kadınla tanışıyoruz. İsmi Ceren. Roman, yer yer düşündürücü ve kızgınlıkla birlikte üzüntü duymamıza sebep olsa da, genel olarak salaş bir balıkçı restoranında, bir dostla ettiğimiz keyifli bir sohbetin içindeymiş gibi hissettiriyor. Ceren, gizli polis edasıyla babasının ölümünü araştırmaya soyunurken bizde onunla birlikte adada yaşayan şair ve ada halkıyla fark etmeden ahbap oluyoruz. Babasının yakın olduğu kişiler teker teker kendi adına konuşuyor. Edebiyattan, küçük bir adada sıkışmışlıktan, yazarlık hayaliyle yola çıkıp başka başka mesleklerle hayatına devam etmek zorunda kalan yetenekli gençlerden, hayalinin bedelini ödeyen ve hayalinden vazgeçenlerden… Ceren babasının ölümünü araştırırken kendi yaşamındaki içsel çatışmaların babasıyla olan bağlantısını da çözmeye çalışıyor. Onu yirmi yıl arayıp sormamış olduğu için, ölümünü araştırmayı kendine görev ediniyor. Romanda Ada’ya, Ada’da geçmiş çocukluğa, gençliğe özlem var.
Şu dizeler romanın özeti misali;
(…)
Bekleyen hiç kimse yok iskelede
Yoksa dönmeyecekler mi?
Lüferin bol, kedilerin de tombul olduğu zamanlardı.
(…)
-Ben seni hiç unutmadım-
Oya Baydar, gizem ve merak unsurlarıyla harmanlandığı romanında yazma tutkusunu, yazarlık hevesini, yazarın “vasat”ı aşma kaygısını, günümüz dünyasında edebiyatın metalaşmasını, ses-söz-yazı ilişkisini irdeliyor. Keyifle okumanız dileğiyle.