Ayşegül ATILGAN
12.07.2022
YAZA YOLCULUK
Tomris Uyar
“Hep yazdı: ya yaz başı ya yaz sonu. ”
1987’de Sait Faik Öykü Ödülü’nü kazanan Yaza Yolculuk, Ocak 2021'de Yapı Kredi Yayınları'nda onbirinci baskıya ulaşmayı başarmıştır.
Yaza Yolculuk’ta öğretilen basmakalıp değer yargılarının yeniden gözden geçirilmesi kişinin kendine ve yaşadığı yere dönüş yolculukları yaz mevsiminin aracılığıyla aktarılır. Eserde dokuz öykü yer almaktadır.
Gülümsemeyi Unutma adlı öyküde yaz büyüsü anlatılır. “Yaz ortak bir sanrı gibiydi.” Yazar, Lüksemburg bahçeleriyle Ankara’yı karşılaştırarak hikâyeyi devam ettirir.
Son Sanrı öyküsü, “Bir yapı çıldırabilir mi?” sorusuyla başlar. Çıldıran mimari, bir kuledir. Kuleyi anlatırken bilinç akışı tekniğiyle çocukluğuna döner, kule ile kıble arasında bir ilişki kurmayı dener. “Kıble aslında kule midir?” Kulenin Ortaçağ şenliğinden çıkarımla Batı’ya ait bir mimari; kıblenin “o, kıbleye yönelir, dua ederdi” ifadelerinden Doğu’ya ait bir mimari olduğunu söyleyebiliriz. Yazar, bireyin öyküsünün Doğu- Batı arasında salındığını mimariden hareketle ustalıkla verir.
Kalenin Bedenleri öyküsünde Mardinli bir adamla İstanbullu bir gelinin ilişkisi kalenin bedenleri üzerinden verilir. Kale metaforuyla kadının Mardin’e hapsolduğunu ve benliğini yitirdiğini fark ederiz. “Kıyıcı bir erkeğe tutulup onun ardı sıra nerelere nerelere sürüklenmiş bir kadının ikiye bölünmüş gülümsemesi: hüzünlü, esrik, al, solgun, hasta, incinik, atak ama hep yarım.” Kadının şehre alışma(ma) süreci cemreler üzerinden verilir. Birinci cemre düştüğünde kadın Mardin’e gelmiştir ve “yabancı bir dilin abecesi gibi” her şey tınlamıştır. İkinci cemre bilinç akışına düşer ve yazar bizi Münih’e yaptığı tren yolculuğuna sürükler. İlk aşkının izlerini sürer. “Uzandı, saçlarını okşadı, çenenin altında duran, cama yaslanan sol elini tuttu, hafifçe öptü.” Üçüncü cemrede fotoğraftan bir öykü çıkarır, o öykü ne fotoğrafa ne mekâna ne de zamana aittir, kurguda salınır durur.
Küçük Kötülükler öyküsünde arkadaşının doğum gününe katılacak kadınları, kadınların hayata bakış açılarını ya kutlamaya katılsalardı kurgusuyla verir.
Bol Buzlu Bir Aşk Lütfen, 69 mezunlarının toplandığı, ilişkilerinin irdelendiği bir öyküdür. İlk gençliklerinde paylaştıkları, şimdilerde ise rollere bürünmüş arkadaşlıkları Mehmet’in gözünden verilir. Mehmet işten çıkarılmıştır ve nafaka borcunu ödeyemiyordur. Birbirinden bihaber olan arkadaşlarına kafasında yalanlar kurgular. Bütün kurgulamalarından evliliğinden mutsuz olan ilk aşkının yanından geçmesiyle vazgeçer ve “bol buzlu bir aşk lütfen” der.
Yaz Şarabı öyküsünde şarabın sarhoşluğuyla geceyi birlikte geçiren iki yabancı anlatılır. Yazar birbirlerini tanıyor olsalardı ne olacaktı kurgusu içinde öyküyü devam ettirip bitirir.
“…gözlerinde istek okuduğu yeni tanışları ciddi tartışmalar açarak uzak tutmayı başarmışken yine de bir öykücünün uydurduğu bir öykü kişisinden öte biri olamamıştı.”
Kedibalı gazetenin bulmaca ekini hazırlayan bir adamın öyküsüdür. Aslında bankacı olan karakterimiz bulmaca işini, bankaya gelen müşterilerden hangisinin, hazırladığı bulmacayı çözdüğünü tahmin etmeye çalışacak kadar abartır. Bulmaca çözenlerle arasında gönül bağı bile kurar.
Ölen Otelin Müşterileri öyküsünde ölmeye yüz tutmuş bir otelin yazlıkçıları anlatılır. Yazlıkçıların birbiriyle ilişkileri yaz mevsimi gibi gelip geçici, otel gibi ölüdür.
Düz Beyaz Bir Çağrı iç içe geçmiş öykülerden oluşur.