27.02.2021
Hep Yaşayan Yaşar Kemal Anısına
Yaşar Kemal'i bilmeyeniniz var mı? Hani kafa kâğıdına ilkokulu bitirdikten sonra sahip olan Yaşar Kemal’i... Kimliğinde 1926, farklı hesaplamalara göre 1923 doğumlu olan; yaşından emin olamayan bizim Yaşar Kemal’i... Başlangıç tarihi muallak kalsa da ölümsüzlüğü kesin olan büyük ustayı bilmeyeniniz, duymayanınız yoktur.
Asıl adı Kemal Sadık Göğceli olan; çok küçük yaşta kurban kesilirken akrabasının elinden kayan bıçak yüzünden sağ gözünü kaybeden usta yazarımız... Tolstoy, Balzac gibi tartışmasız büyük yazarların adının yanında adı geçen, bizim topraklarımızda yetişmiş, bizi bize ve dünyaya anlatmış filtresiz yazarımız... Yurt dışında ve yurt içinde onlarca ödül almış Yaşar Kemal. Eserleri Fransızca, İtalyanca, İngilizce, Rusça ve Romence gibi bir çok dile çevrilmiş, yazdığı destanlarla bizi gönülden fetheden yazarımız. İlk defa Nobel Edebiyat Ödülüne aday gösterilen bir Türk yazardır kendisi. Ödülü alamamış olsa da o ödülden daha büyük bir isim olduğu gerçeği değişmeyen yazarımız...
Biz ona bu ödülü her okuduğumuz eserinde kalbimizle, bitmeyecek sevgimizle, hayranlığımızla hakkını ona teslim ederek veriyor, nesilden nesile o eserleri aktarmaya devam ediyoruz.
Hayranlığımız biz okurları/sevenleri olarak boşa değil. Biz onda doğa aşkını, insan sevgisini gördük. Yokluğun, yoksulluğun çaresizliğin dibini görmüş, bu topraklarda ezilmiş, hakları gasp edilmiş halkın yanında nasılda dik durduğunu gördük. Umudun birbirine yapıştıkça var olacağını, umutsuzluğun içinde de bir ışık var olabileceğini ondan öğrendik.
Bir röportajında dediği gibi: “Bir karanlıktan geldik bir karanlığa gidiyoruz. Ama iyi ki geldik, bu güzel dünyayı gördük gidiyoruz. Ya gelmeseydik babam?" İyi ki var olmuş bu güzel dünyayı görmüş bize de göstermişsin büyük usta. Ya gelmeseydin ustam? Eksik kalırdı kelimeler eksik kalırdı Çukurova, pamuk/çeltik tarlaları, çakır dikenleri, döngeleler, yarpuz kokuları, yetimler, gün yüzü görmemişler, bizler. İnce Memedlerin boynu bükük, Uzun İbrahimlerin/Hörü Anaların merhameti, burnu sümüklü bebelerin ciyaklamaları, işlemeli çorapların teki eksik, çilekeş anaların gamı, kol gezen sıtmanın, pamuksuz pamuk tarlalarının, insan yerine konmamışlığın, ağaların gazabı... Bu hal böyle gitmez diyen nice zoraki eşkıyalar, mert adamlar hepsi ama hepsi eksik kalırdı.
Yine bir röportajında dediği: "21. yüzyıla girmeden ilk defa bir yüzyılın adı kondu. İnsan Hakları Yüzyılı. Benim derdim budur." Ne kadar doğru bir öngörüdür bu değil mi? Dünyaya baktığımızda insan haklarının üstüne keskin bir çizgi atıldığı bir yüzyılın içindeyiz. Irkçılık, kadın cinayetleri, hayvanlara yapılan işkenceler, doğa katliamları. Keşke tüm insanlık derdine ortak olabilse. Keşke...
İnandığı doğruların peşinden gitmiş, kötü dediği her şeyin karşısında durmuş ve "kötülüğe, kötülere karşı gelmeyen benim kitaplarımı okumasın" diyecek kadar da çizgisini fosforlu kalemlerle belirtmiş ve doğrunun, iyinin yanında yer almamızı ummuş engin yürekli has insan. Öncü insan. Yüreği; Çukurova'nın pamukları gibi apak, kalemi; güçlünün haksızlığına karşı zehir zemberek, ölümsüzlüğü baki, saygı duyulası güzel insan. ..
İyi ki geçtin dünyamızdan ve iyi ki hâlâ bizimlesin...
“O iyi insanlar o güzel atlara binip çekip gittiler. Demirin tuncuna, insanın piçine kaldık.”