“Sözcükler ah! Şu sözcükler ne korkunç şeylerdi onlar! Ne kadar açık, net canlı ve acımasızdırlar! Onlardan kurtuluş yoktu ama yine de insanı nasıl ustaca büyülerlerdi." (Oscar Wilde, Dorian Gray’in Portresi)
Sözcüklerin büyüsünün anlatıldığı, Brian Klugman ve Lee Sternthal ikilisinin yazıp yönettiği 2012 yapımı bir film: The Words.
Filmde Rory’in yazarlık serüveni anlatılmaktadır. Rory’in en büyük hayali ünlü bir yazar olmaktır. Bunun için herkes uykudayken geceleri sabaha kadar yazar fakat yayınevleri kitabını sanat eseri olarak kabul etse de yayımlamaya değer bulmaz. “Yazarlık karın doyurmaz,” anlayışına sahip olan babasının zoruyla Rory bir yayınevinde çalışmaya başlar, sevdiği kadınla evlenir. Balayında, ünlü yazarlara ait eşyaların sergilendiği müzeyi gezerken eşi Rory’e bir çanta alır. Çantanın gizli bölmesinden bir roman taslağı çıkar, sözcükler Rory’i büyüler. Büyülenmenin etkisiyle Rory sözcükleri kendi yazabilmiş olmayı o kadar çok ister ki yazım hataları da dâhil taslağı bilgisayarına aktarır. Romanı tesadüfen okuyan eşinin çok beğenip yayınevine götürmesi için ısrar etmesiyle romanı sahiplenir. Roman yayınevi tarafından basılır, çok ilgi görür. Rory artık ünlü bir yazardır, diğer kitaplarını da yayımlatma şansını yakalamıştır.
“Gerçekten de sonsuz biçimde dönüp gelen tek şeyin sözcükler olduğunu söyleyebiliriz. (Jose Saramago, Körlük)
Sözcüklerin gerçek sahibi Rory’i takip eder, parkta yanına oturur. Yaşlı adam, sözlerinden çok gözleriyle konuşmaktadır. Bu bakışlar karşısında tedirgin olan Rory, kalkıp gidecekken yaşlı adam romanın kendisine ait olduğunu söyler. Romanına konu olan yaşam öyküsünü anlatmaya başlar. Bu kısımla filmde ikinci sahne beyaz perdeye düşer. II. Dünya Savaşı'nda Paris’e giden genç bir askerin kitaplarla tanışmasıyla yazar olma hayali kurmaya başlaması anlatılır. Genç asker, bir gün gittiği bir kafede çalışan genç bir kıza ilk görüşte âşık olur ki filmin en can alıcı sahnesidir. Bu Fransız kızla evlenir, bir bebekleri olur. Sözcüklerden kopmamak için gazetede yazmaya başlar. Bebeklerini beklenmedik şekilde kaybeden genç çift sarsılır. Kadın kocasından uzaklaşır, iletişimi keser. Genç adamın “Yalnızca sen bebeğini kaybetmedin” demesi üzerine evi terk eder. Kadının yokluğunda sözcüklere sığınan adam, acılarını sözcüklere döker ve taslağı eşine postalar. Bunun üzerine ilk trenle eve dönen kadın kocasını affeder. Adam, kadından taslağı istediğinde kadın, taslağı trende unuttuğunu fark eder. Adam, bebeğini yitirmesiyle taslağı yitirmesini eş değer tutunca kadın dönmemek üzere adamı terk eder. Günlerden bir gün tren penceresinden sevdiği kadını kocası ve bebeğiyle görünce şu replik dökülür dudaklarından:
“Benim felaketim kelimeleri, onlara ilham olan kadından daha çok sevmemdi.”
“Belki yeteri kadar duyguya sahibiz ama onları ifade edecek kelimeleri kullanmıyoruz ve onları yitiriyoruz.”(Jose Saramago, Körlük)
Rory, kitabın kendisine ait olmadığını önce karısına sonra yayınevine itiraf eder. Karısı evi terk ederken yayınevi “bu yeni bir şey değil” deyip geçiştirir. Rory, yaşam öyküsünü başkasının başından geçmiş gibi yazar, okurlarına okur. Bu sahneyle başlayan film Rory’in karısından özür dilediğini hayal ettiği finalle biter.
Filmin orijinal adı “Sözcükler” olmasına rağmen Türkçeye “Çalıntı Hayat” olarak çevrilmiştir. Çalıntı sözcüklerle çalıntı bir hayat yaşanmasından mıdır yoksa Türk izleyicisinin dikkatini çekmek istenmesinden midir bilinmez; sevgili okurlar, filmi izleyince hangi adın daha vurucu, inandırıcı olduğuna siz karar verin.