YAZARLAR SÖYLEŞİYOR
"Bir Gün Belki Hayattan"
Seda Akdoğan Atasoy, Amorf Kitap etiketiyle yayımlanan ilk öykü kitabı "Bir Gün Belki Hayattan" ile geçmişten ve gelecekten, yaşamaktan umudu kesmeyenlere sesleniyor. Genel Yayın Yönetmenimiz Ali Bektaş'ın sorularını yanıtlayan Atasoy; "Geçmişteki hayata değil ama geçmişteki insanların hayata karşı duruşuna bir özlemdir belki benimki." diyor.
Söyleşi: Ali BEKTAŞ
Seda Hanım hoş geldiniz. İnsanın kendinden bahsetmesi, kendini anlatması zordur ama sizinle ve kitabınızla henüz tanışmamış okurlar için Seda Akdoğan Atasoy kimdir, neler yapar?
Selamlar Ali Bey, Ben Seda Akdoğan Atasoy; Türk Dili ve Edebiyatı Öğretmeniyim aynı zamanda ressamım. Çok güzel bir kız annesiyim. Sanatla ve edebiyatla her zaman mizaç olarak iç içe olduğumu söyleyebilirim. Aslında kendimi hep özellikle kurgu ağırlıklı metinler yazarak ifade etmişimdir. Ancak okuyucuyla yeni buluşmak nasip oldu. Her şeyin bir vakti zamanının olduğuna inanıyorum demek ki tanışmak için doğru zaman bu zamanmış.
2023 özellikle öykü kitapları açısından bereketli bir yıl oldu diyebiliriz. Sizi yazmaya teşvik eden unsurları ve öykü türünü tercih etme nedenlerinizi bilmek isteriz. Neler söylersiniz bu konuda?
Aslında uzun zamandan, liseden beri kendimce daha çok kendime özel hikayeler yazmaktaydım sanatsal bir boşalma niteliğinde yazılardı bunlar ancak ortaya çıkarma fırsatım olmamıştı. Her yazıp çizen gibi bir kitabımın olması hayalimdi ama hep erteleyenlerden oldum. Bu eylül ayında babamı kaybetmem tetikledi sanırım yazma sürecimi. Ardından şunu düşündüm; şu an hayatımı kaybetsem kızım veya torunum beni hatta haşır neşir olduğum kişileri ne kadar tanıma fırsatı bulurdu? Bu düşünce eski yazılarımdan beğendiklerimi düzenleyip üstüne yeni hikâyeler de ekleyerek bir kitap oluşturma arzusu doğurdu, bu sebeple daha fazla beklemeden harekete geçtim. Dürüst olmak gerekirse benim bir kitap çıkarabilmem için önce yazdıklarımı kendimin beğenmesi gerekir. Buna ikna olduğum zaman en çok yüreğimi bıraktığım olaylara ve karakterlere yer verdiğim hikayeleri görücüye çıkarttım diyebiliriz. Benim için ne anlatacağım, olay örgüsünün çatısı, okuyucuya vereceğim mesaj her zaman öncelikli olmuştur. Dolayısıyla kitabım ince elenip sık dokunmuş hikayelerden oluşmaktadır.
Kitabınızın ismini ilk gördüğümde Cem Karaca’nın sesi kulaklarımda yankılanmıştı. İsim seçimine nasıl karar verdiniz?
Güzel bir söz vardır yaa: “Hayat bir gün, o da bugün.” İnsan bazı dönemlerde bunu daha iyi hissediyor. “Bir Gün Belki Hayattan” bana hep o cümleyi hatırlatır ve bana hep belkileri düşündürür. İnsanoğlu belkileri düşündükçe gerçekleşebilecek hayaller için savaşır ve olumsuzluklara meydan okur. Cem Karaca’nın bu şarkısını ben de çok severim ve hep dinlerim, bence herkesin hem nostaljik hem de yeni başlangıçları anımsatan bu şarkıyla ilgili bir hikayesi vardır. Sözleri de ayrıca çok akılda kalıcı. Cem karacanın kendine has bir duruşu olduğunu düşünmüşümdür hep. Kendi hikayemin kahramanlarının da her birinin kendilerine has duruşu olduğunu düşündüğüm için aslında kitabımla özdeşleştirdim de diyebiliriz. Kitabımın isim annesi benim ancak aklıma geldiğinde kesin bir başkası bu ismi kullanmıştır dedim. Sevgili editörüm Çiğdem Aldatmaz’a sordum ve bu isim onu da çok heyecanlandırdı, hemen araştırdı, kullanılmadığını öğrenince benim kitabımın kısmeti diye düşündüm.
Öykülerinizde hikâyelerin zenginliği kadar karakterlerin çeşitliliği de dikkat çekiyor. Karakterlerinizi oluştururken hangi kaynaklardan besleniyor, nelerden ilham alıyorsunuz?
İnsanın en iyi bildiğini yazacağını düşünüyorum; dolayısıyla gerçek hayattan tanıdığım, bildiğim vakit geçirdiğim karakterlere hikayeler yazmaya çalıştım; başına böyle bir olay geldiğinde ne tepki verirdi, ne söylerdi, ne yapardı hatta iç sesi ona ne söylerdi, hayal ederek kurgunun içine samimiyet ve gerçeklikle yedirmeye çalıştım. Gerçekte var olmayan bir karakter yazıyor olsam da karakterlerin kişilik ve psikolojik analizini kendi zihnimde yapar ve içselleştiririm. Çünkü her bir karakterin nerede, nasıl farklı davranış ve tutumlar sergileyeceğini okurlara sunmak isterim. Tam da böyle olunca kitaplar hayatın içinden oluyor bence.
Nostalji teması hikayelerinizde oldukça yoğun, bu temayı özellikle seçme nedeniniz nedir?
Ben karakter olarak geçmişe çok takılan biri değilimdir, hatta geçmişi olduğu gibi kabul edip hep önüme bakmaya çalışırım. Ama insanları yaşanmışlığın oldukça etkilediğini düşünüyorum. Ayrıca eski güzel günleri düşünmenin insanlara daha samimi geldiğini de düşünüyorum. Bu etkiyi yakalamak için nostalji temasını özellikle kullandım. Günümüzde teknoloji etkisinde hızlı bir değişim, benmerkezcilik oldukça yaygın hatta maalesef herkesin birbirine benzediği birbiri gibi düşündüğü yediği, içtiği, giydiği dahası olmak istediği bir düzen gözlemliyorum. Bunun böyle olmaması gerektiğini savunduğumu söylemem sanırım yanlış olmaz. Duruşu olan, kendi yolunu kendi tarzını kendi beğenilerini ortaya çıkarmaya çalışan gençler görmek istiyorum ama bunu nasihatle anlatmak yerine sevebilecekleri, örnek alabilecekleri veya bazı karakterlerin yaptığı yanlışlara kapılmamalarını anlatmaya çalıştım. Şahsına münhasır karakterlerin bundan 20-30 yıl öncesinde çok daha fazla olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle geçmişe özlem ön plana çıktı. Belki de bu yüzden o zamanlar hepimize daha samimi geliyordur. Geçmişteki hayata değil ama geçmişteki insanların hayata karşı duruşuna bir özlemdir belki benimki. Sanırım bu düşüncemde de eğitimci kimliğimin etkisini görüyor olabiliriz.
Geçmişin şartlarına bir özlem yok ama geçmiş dönemlerdeki insanların hayata karşı duruşuna bir özlem dediniz. İnsanların hayata karşı duruşunu belirleyen unsur belki de dönemin şartlarıdır. Sizce neler değişti ve değişiyor da hayata karşı duruşlarımız bizi pek de memnun etmemeye başlıyor?
Dönemin şartları da insanın hayata karşı duruşunu etkiliyordur mutlaka ama nereye kadar ve nasıl? Hani bir hikaye vardır: Bir gün bir ülkede nehirlere bir sihir yapılmış ve kim o nehirdeki sudan içse deliriyormuş. İnsanlar hem çok susayıp sudan içmek istiyorlar hem de delirmemek için içmek istemiyorlarmış. Sudan içmeyen insanlar yavaş yavaş azalmış ve ülkede susuzluğa dayanan en son kral ve kralın veziri kalmış. Bu hikaye bize gösteriyor ki çoğunluğun yaptığı her zaman doğru değildir. Sizce kral ve veziri mi normal yoksa sudan içen o tüm insanlar mı? Delireceğini bile bile suyu içmek mi yoksa delirmeden kendini korumak mı? Günümüzde de bence popüler kültürün esiri olmayan kral ve vezirleri bulmak gerek. Ne dersiniz?
Aslında günümüzde aşırı beğenilme arzusu, herkes gibi olma isteği mevcut. Hatta insanların sadece kendileriyle ilgilenip, etrafına bakmayıp, kendi narsisizmlerini besleyerek yaşama devam ettikleri çok fazla faktör var.
Hayatımız aslında o kadar robotik ve her şeyin üstünü çizip yaptım deme üzerine kurulu ki insanlar haz alma işini çok farklı bir boyuta taşımış da diyebiliriz. Aslında biraz okusak biraz ilgi alanlarımızı genişletip kaynaklarımızı güçlendirsek her şey daha kolay olabilir. Bugün burada bu konuların açılmış olması ve naçizane fikirlerimi söylemek çok kıymetli. Eğer bir nebze olsun okuyanlara yeni bir ufku işaret ettiysem ne mutlu bana.
Kıymetli liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’ün “Umutsuz durumlar yoktur, umutsuz insanlar vardır” sözünü kulağıma hep küpe etmişimdir. Bu yüzdendir ki dönem veya durum ne olursa olsun kişinin umudunu kaybetmediği sürece ışığa ulaşacağını düşünürüm.
.
İlk öykü kitabınız beklentilerinizi karşıladı mı? Yeni hikâyelerin peşine düşmek için tetikleyici olmuştur umarım.
Okurların kitabımı beğenmesi ve olumlu geri dönütleri her yazarı mutlu ettiği gibi elbette beni de çok mutlu ediyor bu bambaşka bir tatmin. İnsanların kendi hayatından, ruhundan bir cümle dahi bulup benimle paylaşmaları muazzam bir his. Bu aslında duygu alışverişidir. Hiç tanımadığım yüzlerce insanla aynı duygunun içinde buluşup duygudaş olmuşuz. Odaklandığım şeyler daha manevi boyutta olduğu için beklenti sorusuna vereceğim hiçbir cevap samimi olmayacaktır çünkü yapılan her bir paylaşımda oldukça tatmin olan bir yazarım.
Hayat yazmak için bir tetikleyici aslında ancak tabii ki ilk göz ağrım bir gün belki hayattan benim için bir dönüm noktası. Her dönüm noktamın aslına dönüm noktası olma sebebi beni taşıdığı yer diyebilirim. Bu yüzden kitabımın yazdığım ve kurduğum projelerde etkisi çok büyük diyebiliriz. İlk kitabımdan sonra yazacaklarım, anlatacaklarım, dışanvurumum bitmemiş bunu fark ettim. Umarım yeni projelerimin de üzerine sohbet etme fırsatımız olur. Benim için çok keyifli bir sohbetti çok teşekkür ederim özenli sorularınız ve merakınız için.
Bu güzel sohbetiniz için romanoku.org ailesi olarak teşekkür ediyoruz. Yazın yolculuğunuzda başarılar diliyorum.
Seda Akdoğan Atasoy, Bir Gün Belki Hayattan, Amorf Kitap, 2023
Söyleşi: Ali BEKTAŞ