Neval El SEDDAVİ
SIFIR NOKTASINDAKİ KADIN
Hazırlayan: Sinem Özcan
Firdevs... Sıfır noktasındaki kadın, öncesiz ve sonrasız. Öncesi var, var tabii ama; iyisiyle kötüsüyle bir gelecek vadedecek kadar yok. Hiç başlamamışçasına, beklentisiz, derin bir kabulleniş, kendi içinde tüm dünyaya yetecek bir otorite, katıksız dirayet, yaşamayı toptan reddedecek yaşanmışlık, ama her şeyden fazla haklı olmanın verdiği suskunluk...
"Sıfır Noktasındaki Kadın"... İlk basımı 1987'de yayımlanıyor kitabın. Zamana mâl olmuş da denebilecek kült bir kitap. Aradan geçen yıllar içinde en vasat düzlemde bile varlık göstermiş, MEB'in 100 temel eser listesine girmeden de klasik haline gelmiş.
Yazarı; Mısırlı, feminist ve tıp doktoru olan Neval El SEDDAVİ. Kitapları arasından "Sıfır Noktasındaki Kadın" bir boy öne çıksa da yaklaşık 24 kitabı yayımlanmış. Çıkış noktası feminizm olunca; yaptığı tıbbi vaka araştırmaları, yazdığı kitapları ve dillendirdiği fikirleri hep kadına ve toplumsal cinsiyet yaklaşımlarına dair olmuş. Hâl böyle olunca da sırasıyla aydın etiketi almış, Mısır hükümeti tarafından baskılanmış ve cezaevine konmuş. Kitabın kahramanı Firdevs’le konuşmak için doktor olarak girdiği Kanatır Cezaevi'ne, bu sefer de tutuklu olarak girmiş. Sonrasında ise bunlar hiç yaşanmamış gibi; ABD üniversitelerinde ders vermiş, Duke Üniversitesi'nde çalışmalar yürütmüş.
Kıssadan hisse; Âdem Oğlu veya Havva Kızı, kim olduğunun değeri yok, dönüp dolaşıp aynı yerden farklı surette mutlaka geçiyorsun.
Yazar "Mısırlı Kadınlar ve Nevroz" adlı araştırmasında, hafif ve şiddetli akli denge sorunları yaşayan vakalara yer vermek istemiş. Bunun için de çeşitli klinik, hastane ve cezaevinden kadın hastalarla psikiyatrik görüşmeler düzenlemiş. Cezaevi doktoru olan arkadaşı, adam öldürdüğü için idam edilecek bir kadını uzun uzadıya anlatınca da büsbütün Firdevs'e odaklanmış. "Daha önce hiç katil bir kadın görmemiştim." diye anlatıyor yazar. Gerçek bir kadının öyküsü bu yani.
Kadın ki, ne cezaevi sınırlarında ne de ötesinde böylesi görülmemiş diye anlatılıyor. Ne ziyaretçi kabul ediyor, ne kimseyle konuşuyor, ne yemeğine dokunuyor, gün ağarana kadar gözünü bile kırpmıyor. Ölüm hücresinde zamanı durduran Mısırlı fahişe o. Ailesi alt tabakaya; kendisi ortaokul diploması ve arzularıyla orta sınıfa; saçı, makyajı, pahalı ayakkabıları ise üst sınıfa ait. Başarılı bir fahişe çünkü o, ya da, en azından "O" kendini böyle tanımlıyor. Dünyada kadın olmanın beyanı ise, idamına birkaç saat kalan bu kadının anlatacaklarında gizli.
"İnsan insanın zehrini alır" der Mutluluk romanında Zülfü Livaneli. Bu misal; onca sessizlik orucunun, reddedişin sonunda bir bileni olsun istiyor Firdevs, ama yargılayanı değil. Dünyanın zehrini yine dünyaya bırakmak amacıyla zahir. Bir nevi devir teslim...
Geçmişinizde veya çocukluğunuzda kayda değer bir şey yoksa, söyleyeceğiniz söz geleceğe aittir. Size değil! Ve hayatınız onca yaşanandan sonra bir hiçe çıkıyorsa, "Buraya kadar mıydı?" demenin kıymeti olmaz. Bu, kırıldığınız yerden filizlenecek olan son sürgünü de kaybettiğiniz anlamına gelir. Tarih sahnesi, bu gerçeği yaşarken sahneye çıkamayanlarla dolu. Firdevs de, bu minvalde.
Daha 10'lu yaşlarında, kızların sünnet edildiği kültürün sünnetlisi bir kız çocuğu. Baba ailenin otorite figürü; ilkel amigdalasıyla sadece genel geçer komutların efendisi. Açlık, tokluk, cinsellik, üreme, kaba kuvvet ve kavgaya katılma dürtüleriyle çorak bir biyolojide yaşıyor. Annenin canından gönlü geçmiş, gözünün feri sönmüş. Ölen her kız çocuğu için sınırlı, ölen her oğlan çocuğu içinse sınırsız dayak yiyor kocasından. Amca din eksenli, diline günahı pelesenk etmiş sözde bir okuryazar. Bununla birlikte Firdevs'i taciz etmekten de geri kalmıyor.
Bir bireyin topluma kabulünde, aile ve akran grubunun en birincil yol gösteren olduğunu biliyorken, siz olsanız kimi suçlardınız?
Peki ya... Dar çevre koşullarından; sayılı mucize sayısız trajedi çıkarken "Sıfır noktası neresidir?" sevgili okur... Olmak mı, yoksa kırıldığın yerden yok olmak mı?