Ayşegül ATILGAN
21.03.2022
KUM TEFRİKALARI
“Kumdan, buhardan ve de hayalden ibaret bir roman”
Var olmakla meşgul yazar Ömür İklim Demir tarafından kaleme alınan roman, 2020 yılında YKY’den çıktı.
Roman üç kısma ayrılıyor:
I. Kısım: Kum ya da Rüzgârın Eti
II. Kısım: Çöl ya da Ruhunu Kaybetmiş Deniz
III. Kısım: Fata Morgana ya da Bir Varmış Bir Yokmuş
I.Kısım romana giriş kısmıdır. Ana karakterimiz Mithat sahneye girer. Mithat, Suruç’ta yaşayan ve hastane ile ev arasında mekik dokuyan bir doktordur. Bu döngüyü, elektrik kesintilerinde camdan kum fırtınasını izleyip salonun ortasına attığı sandalyesinde sigarasını içerek zaman zaman bozar. Fotokopi gibi çoğaltılmış günlerinin birinde ailesinin son üyesini de kaybettiğini öğrenir. Yurdanur hala, arkasında başka varisi olmadığı için Kandilli'deki konağı Mithat’a bırakmıştır.
II. Kısımda Mithat’ın konakta eniştesi Şevket Kemal Bey’in günlüğünü bulmasıyla olayların seyri değişir. Günlük Osmanlıca yazılmıştır. Sahneye Mithat’ın yakın arkadaşı Murat Hoca girer. Sıkıcı günlerine merak unsurunun eklenmesiyle kurgu kısmen hareketlenir. Pilot Yüzbaşı Şevket Kemal Bey’in günlüğünde kullanılan Osmanlı Türkçesi Demir’in dönem dilini yansıtmaktaki başarısını gösterir ki birçok edebiyatçı ve tarihçiyi kıskandıracak kadar iyidir. Günlüğü günümüz Türkçesine Murat Hoca çevirir. Günlük için bir araya gelen arkadaşların konuşmalarından karakterlerimizi yakından tanırız. Murat Hoca’nın tespit ettiği gibi Mithat’ta vurdumduymazlık değil gizli kibir vardır. Gizli kibrinden dolayı Murat Hoca’dan başka arkadaşı yoktur. Murat Hoca edebiyat öğretmenidir. Eşi Gülbahar’dan boşandığı gün trafik kazasında onu kaybeder. İki kaybı aynı anda yaşayan hoca, kendini yazarlardan, şairlerden yaptığı alıntılamalarla ifade eder. Bu kısımlarda da Demir, birçok edebiyatçıya taş çıkarmıştır.
Pilot Yüzbaşı Kemal Bey, Yurdanur Hanımla evlidir ve bir de kızları vardır. Pilotluk görevi yerine telgraf işlerini yürütmektedir. Ailesinden uzakta olduğu için günlük tutmaya başlar. Günlüğü yazmasının sebebi bir gün eşi Yurdanur’un onu okumasını istemesidir. Şevket Kemal Bey’in arkadaşlarının talihsiz bir şekilde ölmeleriyle ona uçuş görevi verilir. Uçuşta kendini kanıtlamasıyla da yüzbaşı gizli göreve gönderilir. Görev için uçsuz bucaksız çölü deniz tayyaresiyle geçmeye çalışan yüzbaşı istenen belgeleri ele geçirse de çölden dönemez. Gizli görevin ne olduğunu son kısma kadar vermeyen yazar, okurun merakını canlı tutmayı başarmıştır. Bu kısımda altı çizilesi birkaç satırı sizlerle paylaşıyorum: “Zihnimde sadece sualler var. Günler geçip giderken bu sualler zannedersem ve belki biraz da şu solgun sahifeler. Peki, peki ya mesafeler ve onların rakamlarla doldurduğu yollar ve ona tekabül eden onca zaman onlar da birikiyor mu Yurdanur? Bir adları var mı mesela? Mesafe ya da hasret değil demek istediğim. (…) sımsıkı sarıldığımızda bile aramızda kalan ikimizi bir ve aynı zamanda ayrı kılan o tuhaf boşluğun bir adı var mı? Ya da sadece ben… Ben var mıyım Yurdanur? (s. 325)
“Hayat kırıldığı yerden filizlenir.”
III. Kısımda Mithat, Murat Hoca’nın ölmesiyle Suruç’tan Kandilli'deki konağa taşınır. Konağa taşınmasıyla hayatına Yurdanur halasının yardımcısı Meftûne Hanım ve onun kızı girer. Meftune Hanım doktora, konağı yeniden yaşanacak hale getirmesi için yardımcı olur. Onun varlığıyla doktor kendini toparlar. Günlükteki mekânları gezerken bir müzede Tuluğ adında bir kadına tesadüf eder, onunla evlenir, oğulları olur. Kurguda bu kısım o kadar hızlı gelişir ki okuyucuyu şaşırtabilir. Yazar bunun farkındadır ve Tuluğ’un ağzından “Her gün önünden geçiyorum, bari şu müzeyi bir gezeyim,” dedirtir ve Tuluğ’un Mithat’la hikâyesini başlatır. Zamandan an yakalamak budur işte. An kısa ve tatlıdır. Bir tatil yolculuğunda Mithat, yine anlamsız, sıradan hayatına geri dönecektir. Yaşlanmadığı için bu anlamsızlık daha da katlanacaktır. Mithat ve kedisinin niye yaşlanmadığını merak ettiyseniz bir an önce romanı alıp okuyunuz.