top of page
Raziye Alkaya.jpg

22.07.2022

KAVİM | Ahmet ÜMİT

kavim-ahmet ümit.jpg
ahmet ümit.png
  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle

     "Adalet, vicdanımız ile yasa arasında bir yerde duruyor."

     En büyük hastalık nedeni kalbe indirilen bıçak darbesidir. Seni sendeleten, beynini uyuşturan, kabuk bağlamış gönül yaranı bile kanatan hayal kırıklığın… Heveslerini çökerten, yolda tek başına yürürken yanaklarından yaşlarını oluk oluk akıtan kalp acısı…


     Ortaokula başladığım yıl, dönem bitmeden babam ve annem karar almış: “Beni daha iyi bir okula göndermek”. Kimse sormadı ister miyim istemez miyim, benim gönlüm var mı bu işe. Derslerim ve arkadaşlarımla aram çok iyiyken, şiir/resim yarışmalarına katılırken, çocuk bayramında sunuculuk koşuşturmacası, düzenlenen tiyatrolar, dergi çıkarma fikirleri gırlayken beni aldılar yamyamların içine attılar. Hepsi beni yedi. Geğire geğire yediler. Üstelik babam okula bağış adı altında rüşvet verdi. Okula verdiği yığın dolusu paraya acıdım. Sonra kendime acıdım. O üç yıl tepeme karabasan gibi çöktü. Beni alt etti karabasan. Ben ise sadece ağladım.


     Küçücük bir çocuğun kalbini dağladı acımasızlar. Akranları kalbini deşti. Eski okulumda ne kadar seviliyorduysam yeni düzende o kadar sevmediler. Hayatımın şokunu yaşıyordum. Henüz 12 yaşındayken pençeleriyle deldiler göğsümü, beynimi, yüreğimi. Kanıyordum…
Köyden servisle Nazilli’ye sevgi dolu(!) yeni eğitim yuvama(!) başladım. Anlamsız ilk tepki servistekilerden geldi. Köyden geliyordum ve anne-babam doktor, öğretmen veya avukat değildi. Onlarınkiler öyleydi ama benim garipler çiftçiydi. Utanmam gerektiğini(!) o zaman öğrendim. Üstüne üstlük ineklerimiz de vardı ve ne gariptir ki dışkılıyordu sağa sola. Babam da o dışkıları gübre niyetine evin önündeki zeytin ağaçlarının dibine yayıyordu. Çünkü ağaçlar beslenmeliydi. Böylesi bir şey kabul edilemez, değil mi? Beni dart tahtasının üzerine oturttular. Oklarını savurdular. Hepsi kalbime isabet etti. Halbuki ne kadar naif, ince düşünceli ve sevgi doluydum. Mutsuz, içine kapanık ve ürkek bir ben yarattılar. Ölüyordum…


     Önce gözleriyle öldürdüler. Birbirlerini dürtüp eteğimi gösterdiler. “Ooo ütülü,” dediler. Gülüştüler. Gözümün içine baka baka... Ama ben hep ütülü, temiz, özenliydim ki zaten. Beni bir tanısanız belki çok sevecektiniz. Saçıma baktılar güldüler, markasız giysilerime güldüler, her şeye güldüler… Sonra gülmekten sıkıldılar ve beni yok saydılar. Hayalettim ben... Umursanmayan, insan olmayan görünmez bir cisimdim ve bu kabul edilebilir bir duygu değildi. 


     Sınıfta da işler pek farklı değildi. Yeni bir arkadaş istemediler. İp cambazları gibi parmak uçlarımda yürüdüm, her defasında da yere çakıldım. Kendimi sevdirmek için en afilisinden pastalar, kekler yapıp götürürdüm. Ama hep mi boşa kürek çeker bir insan! Bir sabah sınıfa girerken itişen iki kişinin arasında kaldım. Neredeyse düşüyordum. “Dikkat edin,” dedim. Demez olaydım. “Sen sus be bitli,” dedi! Herkesin içinde... Herkes bana baktı kimse ses etmedi. Hayatım boyu duyduğum en kötü hakaretti. Gözlerim doldu, yere kapanıp hıçkıra hıçkıra ağlamak istedim. “Neden?” dedim. “Üstüm başım temiz, düzenli ve ben bitli değilim neden böylesiniz!”. O günden sonra her şey değişti. Büyük bir depresyona girdim. Eskiden koşarcasına okula uçan ben, burada, çiçekleri kendi mezarıma kendi başıma diktim. Teneffüs zili çaldığında okulu çevreleyen tellere tutunur dışarıyı izlerdim. Derdim ki geçecek, göz açıp kapayana kadar değil mi her şey? Ama gözlerimi kapadığımda birlikte oyunlar oynadığımız arkadaşlarım, beni gördüklerinde gözlerinden gülücük saçan, sırtımı sıvazlayan öğretmenlerim dikilirdi. İçin için ağlardım gözlerim kızarana kadar, fakat kimse fark etmezdi. Çünkü o kadar değersizleştirilmiştim. Şu an bile o okulun önünden her geçişimde gözlerime o teller batıyor, boğazımı çiziyor, nefesimi kesiyor. İstemsizce her zaman dikildiğim yere bakıyorum. Sanki hâlâ oradayım. Bir gün gidip bulacağım o kızı. Saklandığı yerden çıkarıp, sarılıp, o ipek saçlarından öpeceğim. Ona diyeceğim ki “Sen dünyanın en özel insanısın. Altın kadar değerlisin. Bitli olan onlar güzelim.”

Duvardaki gölge

      Derslerim taklacı güvercinler gibi takla attı. Ama ters takla. Tarumar oldum. Hikayeler, şiirler yazan ben okuduğumu bile anlayamaz olmuştum. İlk kez egzamayla tanıştım. Sebebinin ne olduğunu çok uzun yıllar sonra çözdüm. Stres! Takdirname alan ben o sene karnemdeki yukardan aşağı çizgilerle tanıştım. Matematik 1, Beden Eğitimi bile 1. Babam beni eski okuluma tekrar yazdırır umudu doğsa da çabucak söndü. “Oku,” dedi bana, “senin için her şey”. Onlar sormadı, ben anlattım, onlar dinlemedi, ben öldüm… Koca üç yılım sevgisiz, yapayalnız geçti. Ben bambaşka bir kız çocuğu oldum.


      En büyük hastalık nedeni kalbe indirilen bıçak darbesidir. En güzel iyileşme kendinle tarafsızca yüzleşebilmektir. Ailem çiftçi diye nasıl utanırdım. En rezil şekilde bana bunun utanılacak bir şey olduğunu kanıksattılar. Aradan yıllar geçti şimdi ben diyorum ki herkese “BENİM BABAM ÇİFTÇİ”. Oku dedin okudum baba. Kendimi en iyi versiyonuma geliştirmeye devam edeceğim ölene dek. Bıçağı kimsenin bir yerlerine saplamadan. Hırs gütmeden. İnsanca… İntikam duygusunu hiç bilmeyerek.


      Bunca serzenişin ardından, hani Raziye kitap ne oldu dediğinizi duyar gibiyim. Sesinize duyarsız kalamam elbette. Ama bu serzenişleri metne dönüştürmeme, anıların zihnimin süzgecinden birer birer dökülmesine neden olan şey tam da budur. Okuduğum romanın bendeki yansımalarıdır okuduklarınız. Ve şüphesiz ki Ahmet ümit Türkiye’nin en sağlam polisiye yazarlarından. Eserin konusu tabii ki cinayet üzerine kurulu. Kabzasında haç olan bir bıçakla kalbinden bıçaklanarak öldürülen bir adamın katilini bulma yolculuğu. Din, adalet, kültür gibi olguların sorgulandığı, konu derine indikçe katil o mu, bu mu, şu mu dedirten yoğun bir bilgi birikimiyle yazıldığı aşikâr bir roman. Her ne kadar Patasana bende aynı derin duyguları uyandıramamış olsa da Kavim etkilemeyi başardı. Patoz (Harman) makinesine atılan adama üzülüp, Evgenia’nın hayattaki şanssızlığına dertlendim. Fakat o kadar eğitimli, kendini geliştirmiş bir adamın intikam duygusu güdebilmesi beni şaşırttı. Yahu 12 yaşındaki ben bile intikam duygumu yok edebilmiş, ponçik ponçik dolanıyorum etrafta sen nasıl bu kadar uzun yıllar içindeki bu yangını söndüremedin be adam? İnsan kendinden sıkılır.


      Farklı yaşam biçimleri ve değişik bakış açılarına kulak vermek için bile bu kitap okunabilir. Derin bir araştırma sonucu yazıldığı ilk sayfalarından dahi anlaşılıyor. Gördüğünüz gibi artık okuduğumu anlayabiliyor, yetmezmiş gibi bir de yorumlayabiliyorum. Gücünüzü fark edin, farkındaysanız en çok ona sahip çıkın. Sevgiyle…

  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle
bottom of page