DÜNYANIN UYANIŞI
Şengül Boybaş’ın ilk eseri olan “Dünyanın Uyanışı” ile yolum Netflix’te yayınlanan Atiye dizisi sayesinde kesişti. Kitabın sadece ilham kaynağı olduğu Atiye dizisi oldukça ilgimi çekti. Özellikle tarih ve arkeoloji bilimlerini buluşturan, ülkemizin daha önceleri gezip gördüğüm ve çok etkilendiğim Göbeklitepe, Nemrut Dağı gibi en özel mekânlarında geçmesi benim kitaba olan merakımı iyice artırdı.
Dünyanın Uyanışı, Atiye’nin gördüğü ve hayatını oldukça etkileyen rüyalarla başlıyor. Atiye’nin iş hayatını da etkileyen rüyalar ve hisler, patronunun izin vermesiyle uzun zamandır görmediği ailesinin yanına, Tokat’a gitmesini sağlıyor. Ve Atiye hayatını etkileyen gerçeklerle yüzleşmesinin yanında, bambaşka bir hayata da adım atmaya başlıyor.
“Tek gerçek yolculuk kendini keşfetmektir. İçeride yeni dünyalar yaratıp yoluna devam etmek istiyorsan, bulduğun her fırsatta ölüp yeniden doğmaya devam etmelisin.”
Atiye’nin gerçeklerle yüzleşmesinin ve gerçek üstü karakterlerin hayatına girmesinin ardından kitabın ritmi hızlanıyor. Atiye, ona eşlik eden komşusu Cansu’yla birlikte Türkiye’nin en önemli kültürel miraslarına da ev sahibi olan Şanlıurfa’da bulunan Göbelitepe’de soluğu alıyor. Ardından Harran’a gittiklerinde tanıştıkları John, Atiye’nin hayatına giriyor; gezi ve araştırmalarına eşlik ediyor.
“Her canlı muhtaç olduğu sevgiyi aramak için kendinden daha büyük birine, bir şeye yöneliyor.”
Bu sürede Atiye’nin hayatı bambaşka bir şekle giriyor. Atiye’nin farkına vardığı yetenekleri ve “boyut kapısı”nı bulmaya çalışması, bir örgütün onu takibine neden oluyor. Bu örgütün tekrar ayin yapabilmesi için bu boyut kapısının açılması bunun için de Atiye ve Atiye’nin yaptıklarını takip etmeleri gerekiyor. Bu ayin ve boyut kapısının merkez noktasını Göbeklitepe oluşturuyor.
“Bilim insanları Mars’ta hayat olup olmadığını araştıradursun, o burada hayat olmadığından emindi. Hayat uzun zaman önce burayı terk etmişti. Hiç bitmeyen bir hareketlilik vardı, evet, ama korkularına görünmez zincirlerle bağlı olan, kendinden ve kendi hayatına yön veren kuvvetlerden habersiz halde ortalıkta dolaşan bu insanların yaşadığı ya da yaptığı şeylerin hiçbirinin hayatla uzaktan yakından ilgisi yoktu.”
Kitapta Atiye’ye eşlik eden John, Cansu ve örgüt üyeleri dışında, Atiye’nin çevresinde olan başka karakterler de yer alıyor. Bu karakterlerin hepsinin merkez noktasını Atiye oluşturuyor. Kitabı bir sahneden diğerine geçerek bir film izliyormuşçasına okudum. Finalde ise, Atiye’nin hikâyesinin başka bir kitapla devam edeceğini hissederek kapağı kapadım.
Kitabın konusunu çok beğendim ve çok yaratıcı buldum. Tarihi, bilimsel, fantastik ögelerin, politik olayların bir arada olması oldukça ilgimi çekti. Bilimsel gelişmelerle, dünyada yaşanan rekabet ortamını, toplumlarda değişen savaş anlayışını iyi bir şekilde yansıtmış ve bunları 12000 yıl önce yaşanan tarihle çok güzel bağlamış. Yer yer aksiyon filmi, yer yer fantastik film havasında okudum. Ancak kitabı okurken, ilk eser olma havasını özellikle kitabın başlarında dilde ve kurguda hissettim. Kitap üçüncü tekil şahıs anlatımla yazılmasına rağmen okurun hayal dünyasına ve merakına bırakılmadan, yazarın düşünceleri ve hislerine yer veren cümleler içermekte. Kanaatimce, bu anlatım şekli kitabı okurken zaman zaman sıkılmama neden oldu. Ayrıca kitabın birçok bölümünde olacaklar önceden belli ediyor kendini. Sırasıyla işliyor olaylar. Herhangi bir sürpriz ya da şaşırtan sahneler olmadı. Bu da kitabı okurken, sonraki sayfalar için merak ve heyecan duymama engel oldu.
Kitapta betimlemelere pek rastlamadım, Göbeklitepe’yi ve kitapta geçen diğer mekânları gezen biri olduğum için mekânlar gözümde canlandı çoğu zaman. Özellikle olayların geçtiği yerlerin önemli olduğu bu kitapta, mekânların okuyucunun gözünde canlanabilmesi için biraz daha betimlemeye yer verilebilirdi. Bölümler arası geçişlerde, karakterlerin nerede, ne zaman, ne yaptığı gibi soruların cevabının da eksik kaldığını düşünüyorum. Bazı cümlelerdeyse özne eksikliği vardı. Bu yönlerden yer yer dilbilgisi hatalarına ve anlatım bozukluklarına rastladım. Bu da kitabı okurken cümlelere takılmama neden oldu.
Tüm bunlarla birlikte okunmaya değer bir kitap olduğunu düşünüyorum. “Dünyanın Uyanışı” Atiye dizisine ilham kaynağı olmuş olabilir ancak okurların diziyle kıyaslamadan okumasını tavsiye ediyorum. Çünkü bir roman kurgusu içinde, bağımsız bir gözle okunabilecek bir kitap. Şimdiden keyifli okumalar…