"İki taraf da sustu. Artık sadece onun kararı bekleniyordu. Gitmek ve kalmak arasındaki seçimi başrol oyuncusu yapacaktı elbet, fakat zamanı geldiğinde."
Hayat seçimler doğrultusunda ilerliyordu; yaşadığımız mutluluklar, üzüntüler, pişmanlıklar… Bütün duygular dolaylı ya da dolaysız olarak bizim seçimlerimize bağlanıyordu. Yoksa tam tersi miydi? Hayat mıydı bize o seçimleri sunan?
Yine upuzun bir çizgi belirdi gözünün önünde. Çizginin iki ucundaki hedefleri ‘K’ ve ‘G’ olarak belirledi. Peki o hedeflere giden yollar… İşte o kısım belirsizdi, kararsızlığının bir sembolü olarak çıkıyorlardı karşısına.
Önce çizginin ‘K’ tarafına doğru gitti. Hissetti sanki kalbi, küt küt atmaya başladı. Dinle beni der gibiydi, bir kez daha dinle… Daha önce defalarca seçmişti bu hedefi aslında; fakat seçtiği yollar onu bir türlü hedefe ulaştıramamıştı. Başaramadığı gibi bir de defalarca düşmüştü o incecik çizgiden. Fakat çabalamış ve tekrar yukarı çıkmıştı. Çok zorlanmıştı, hırpalanmıştı bu uzun yolda, fakat başarırsa sonu güzel bitecekti. Birden pozitif düşünceler kalbinden beynine doğru akmaya başladı. İki dakika önce tam tersini düşünürken birden inanmıştı olacaklara; kalbinin beyin hücreleriyle kendisi arasında aracı olması sayesinde. Evet ‘kalacaktı’ ve sonunda başaran kendisi olacaktı.
Bir anda çizginin ‘G’ tarafı kendisine karşı savaş açtı. "Bu zamana kadar ne değişti ki şimdi değişecek, düşüncelerin yine seninle alay ediyor, defalarca düştün kalktın, ya bu sefer kalkamazsan?" Ters açıdan gelen bu hamle içindeki pozitif duyguları yavaş yavaş eritmeye başladı, işte bu sefer de çizginin bu tarafı esir almıştı onu. Kalbi aradan çıkarmak, kendisini mantığın huzurlu kollarına teslim etmek miydi acaba? Bu yolda düşmeye kalksa, mantığı onu teselli edecekti, hiç bırakmayacaktı belki de. Kaldı ki kalp daha önce defalarca ihanet etmişti ona. "Gel güzel kızım, bu hayat senin, kimse için yaşama, kendini değersiz hissettiğin diyardan çek kurtar kendini -bir kere de "gitmeyi dene" dedi çizginin bu tarafı bu sefer. Son cümle çok ağır gelmişti ona. Bir kere de… Bir de acıyordu ona sözlerini harmanladığı şefkatle. Yoksa bu şefkat aslında tehdit miydi? "Kal madem, yine yanlışı seçtin, yaşa aynı şeyleri." İyi de gitmeyi seçerse ne olacaktı? Mutluluk var mıydı bu yolun sonunda? İşte onu söyleyemiyordu çizginin bu tarafı.
‘K’ tarafı savunmaya aldı kendisini, "Sen dünyada en güzel duygunun ne olduğunu bilir misin?" ‘G’ söz aldı bu sefer, "Sen dünyada en büyük yıkımların bu duygudan geldiğini bilir misin? İnsan aklını başına almalı."
‘K’ : Ben burada bir yıkım göremiyorum, hadi bize inanmıyorsan, kalbe de mi inanmıyorsun? Onu küstüren bir insan nasıl olur da eskisi gibi olur?
‘G’: ‘Ona ne şüphe, biz burada kalbi küstürmekten bahsetmiyoruz, tam tersine onun yanlış sezgilerle daha çok kırılmasından korkuyoruz. Kalp zamanı geldiğinde bize hak verecek ve yeniden sevecek. Fakat asıl kalırsa, eskisi gibi olmayacak ve yavaş yavaş ölecek’.
Kalp sessiz kaldı. Evet daha önce de yaşamıştı bu duyguyu ve başka bir perdede çizginin ‘G’ tarafını seçtiği zaman, yine sevmişti. Artık sadece kalpten gelecek yanıtı bekliyordu. Sanki kalp de çizginin iki ucu arasında kalmış, ikisine de hak veriyor gibiydi.
‘G’: ‘Güçsüz olma’, sen bu değilsin’.
'K’: ‘Kalbi dinle, bizi dinle’.
Artık kalp konuşmuyordu, daha önce yaşattıklarından dolayı bir özür dileyiş miydi bu yoksa? Başrol oyuncusunun gözleri kalbin gözlerine değdiği anda, "Affediyorum seni, olanların hiçbiri senin suçun değildi. Her şey yolunda, korkma" dedi.
Çizginin iki tarafı duymuyordu onları, farklı sözcüklerle fakat sonu aynı yola çıkan bir münakaşa içindeydiler.
Sonunda bağırdı başrol oyuncusu: "Susunnnnn."
İki taraf da sustu. Artık sadece onun kararı bekleniyordu. Gitmek ve kalmak arasındaki seçimi başrol oyuncusu yapacaktı elbet, fakat zamanı geldiğinde. Aynı konu hakkında düşünmek olayları başka türlü yorumlamasına yol açıyor ve giderek içinden çıkılmaz bir hal alıyordu. Akışına bırakmak en iyisiydi, hayat ona doğru yolu gösterecekti ve seçimler kendiliğinden oluşacaktı zamanı geldiğinde. Kalbi ise onun en büyük dostu olacaktı.
Bir anda dudaklarından bir şarkı sözü döküldü:
-Nasıl olsa, geçer, geçer…