top of page
IMG-20221214-WA0013photoAid-removed-background_edited.png

Burak Soyer

18.11.2023

BİR GÖNLE İKİ AŞK SIĞAR MI?

Beril Bozdoğan’ın yazdığı “Blöf” son zamanlarda önümüze “aşk romanı” olarak sürülen, ancak başta “modern birey” sorunu olmak üzere değindiği onca farklı konu yüzünden okurun asıl meseleyi es geçmesine neden olan kitaplardan “öz”ünü koruması itibariyle tamamen ayrılıyor. Üstelik kitabın salt bir “aşk hikâyesi” değil, “aşkı konu edinen” bir roman olması da “Blöf”ü türdeşlerinin yanında ayrıcalıklı bir konuma alıyor. Başlıktaki soru da, sanıyorum kitabın konusunu yeterince açıklıyor. 

  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle
Opera Anlık Görüntü_2023-11-18_154505_www.canva.com.png

Beril Bozdoğan, 1986 yılında İstanbul’da dünyaya gelmiş. Sabancı Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nden mezun olmuş. Lisans eğitimini tamamlamasından ilk çocuğunun doğumuna kadar geçen zamanda teknolojik danışmanlık ve eğitim sektöründe çalışmış. Üniversite hayatı boyunca esas ilgi alanlarını oluşturan Sanat Tarihi, çizim ve yaratıcı yazma konusunda eğitimlerine devam eden Bozdoğan, anne olmasının ardından çocukluk hayalinin peşine düşerek edebiyata ve resme ağırlık vermiş, bu iki tutkusu üzerine çalışmalar üretmiş. Beril Bozdoğan’ın Karakarga Yayınları etiketiyle yayımlanan kitabı “Blöf” de bu hayallerin ve çalışmaların bir ürünü. “Blöf”, genç, güzel ve başarılı bir çevirmen olan Dora’nın eski aşkı Ilgaz’la, onu Dora’ya unutturan mesai arkadaşı Çağrı arasındaki ilişkiye odaklanıyor. Ancak kitabın asıl dokunduğu nokta ise bir gönle iki aşkın sığıp sığamayacağı… 


“Öyle dertli dertli bakma, gören olmaz, duyan olmaz”


Kitabın ana karakteri Dora dertli. Hem de tam altı yıldır! Zira tam altı yıl önce, bir psikiyatri kongresinde, “Lacan mı Freud mu?” sorusuyla tutulduğu psikolog Ilgaz’ın kendi üzerindeki enkazını henüz üzerinden atamamış durumda. Bunun altından kalkmak için kendini alkolle ve işiyle uyuşturarak günleri, geceleri peşi sıra deviren Dora, bir gece yine karanlığa gömülü halde, en sevdiği adamın hediye ettiği bardak setinin bir parçasıyla ardı ardına götürdüğü kadehlerle sızmayı beklerken, aynı adamdan bir telefon alır. Alır almaz da şoka uğrar. Çünkü telefondaki ses lafa direkt, “Boşanıyorum!” diye girer. Dora, onun evli olup olmadığını bilmediği için bu tek kelimelik cümle onun üzerindeki yükü daha da artırır. Tam altı yıl önce, kendisine hiçbir şey söylemeden çekip giden, giderken de ardında yaşayan bir ceset bırakan Ilgaz, gecenin bir vakti, o cesedin kulağına boşandığını söyleyerek diri diri mezara gömer. Dora ne yapacağını bilmez halde, içkileri yuvarlarken sızıp kalır. 


Aşk acısına karşı dostluk dayanışması


Ertesi sabah kapının alacaklı gibi çalınmasına yarı kapalı gözlerle uyanan Dora, kapıyı açtığında karşısında 20 yıllık dostu Desen’i görür. Dora geceyi hiç hatırlamadığı için Desen’in gelişine bir anlam veremez. Ancak Desen olup biteni anlattığında jeton düşer. Biricik dostu Desen’in gönlü, Dora’nın o vaziyette, tek başına kalmasına el vermemiş ve ilk otobüse atlayıp İstanbul’a gelmiştir. Üstelik bir hafta da Dora’da kalacaktır. Desen’in bu desteği, Dora’ya ilaç gibi gelmiştir. İki eski dost, bir hafta boyunca İstanbul gecelerinin altını üstüne getirerek kafa dağıtmak ve Dora’yı fabrika ayarlarına döndürmekte kararlıdır. Dora, Desen’e olup biteni, bir çırpıda anlatır. Desen, elinden geldiğince, dilinin döndüğünce Dora’yı sakinleştirmeye çalışır. Fakat bu, duruma karşı yetersiz kaldığından, iki eski dost, çıkmaz sokağa bağlanan soruna bir çözüm aramak için o gece kurtlarını dökmek üzere kendilerini dışarı atar. 


“Aşk tesadüfleri sever”


Kaliteli bir gece kulübünden içeri girdiklerinde, dakika bir gol bir Dora, çalıştığı yayınevinde birlikte tamamladıkları bir kitap projesinde çalışan “yakışıklı editör Çağrı” ile karşılaşır. Gece ilerler, müzik coşar, alkol su gibi akar ve Dora ile Çağrı bu ilk yakınlaşmada birbirleriyle temas kurarlar. Sonraki gün akşamdan kalmalığın etkisi geçince, Dora, Desen’le bir haftalığına Bodrum’a gitmeye karar verir. Yeni kitap projesinin çevirisi için henüz zaman vardır. Bodrum’da bir otelde çalışan Desen’in de Dora’yı ağırlayacak imkanı vardır. Tüm bu şartlar uygunken, Dora’nın sorunun olduğu yerden uzaklaşması ona iyi gelecektir. Böylece ikili Bodrum yollarına düşer. 


Ve eski aşk geri döner…


Aylardan Mayıs olduğu için Bodrum nispeten sakindir. Dora gündüzleri şezlongunda içkisini yudumlayıp güneşlenirken Desen de otelin işlerinden arta kalan zamanında ona eşlik eder. Bodrum’un henüz açılmayan sezonunda arzı endam etmek üzere bir bara gittiklerinde, Desen uzun zamandır flörtleştiği Batur’la karşılaşır. Yanlarında Batur’un iki arkadaşı daha vardır. Muhabbet koyulaşırken, Dora kafasını kapıya yönelttiğinde Çağrı’nın geldiğini görür. Heyecanı ve sevinci birbirine karışır. Çağrı hemen masaya damlar zira masadaki tüm erkeklerle çok eski dosttur ve bu grubun “tayfa” diye bir lakabı bile vardır. “Tayfa”nın yeni üyeleriyle gece iyice eğlenceli hale gelir. Bu arada Dora’yla Çağrı’nın yakınlaşmasının seviyesi de artar. Gecenin güne kaymasına ramak kalana dek Dora ve Desen, oluşturdukları kriz masasında Dora’nın derdine yeni çözümler üretmeye çalışırlar. Bu arada Ilgaz da Dora’ya attığı mesajlarla kendini sürekli hatırlatarak onun zihnindeki yerini korumaya devam etmektedir. Sonraki gün de aynı standartta ilerlerken, Dora otelin kapısında Ilgaz’ı görür ve dönülmez akşamın ufku kendini göstererek Dora’nın yapboza dönen zihnini baştan aşağı alaşağı eder… Kitabın bundan sonrası, asıl meseleyle ve sonuca ulaşacak taşlarla döşendiği için toparlamaya geçiyorum. 


Beril Bozdoğan, “Blöf”de, özellikle son zamanlarda sıkça karşılaştığımız aşk romanlarından farklı yerde konum alan bir kitap bırakıyor önümüze. Bunun sebebi de, bahsi geçen romanların mutlaka ama mutlaka içine “modern birey”in dünyasına değiniyor olması. “Blöf”de de böyle bir durum var ancak Bozdoğan bunu, sadece karakterleri tanıtma için kullanıyor. Çoğu zaman, açıldıkça açılarak bize aşk romanı olarak lanse edilen kitapların önüne geçen “modern birey” sorunsalını devre dışı bırakan yazar, bir “aşk romanı”ndan da öte, “aşkı konu edinen” bir roman sunuyor. Bu ikisi birbirinden ziyadesiyle ayrılmasına rağmen, Beril Bozdoğan’ın konunun “öz”ünü koruması, kitabın değinmek istediği çerçevenin içinden çıkarmıyor ve okuru, çok fazla sıkmadan, kendini okutan bir romanın içine sokuyor. 

  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle
bottom of page