16.01.2021
NORA: BİR BEBEK EVİ
KIRILMA NOKTASINDAKİ DUYGULAR
Yaşadığımız dünyaya anlam verme çabamız hiçbir zaman bitmeyecek. Kimi zaman okuduğumuz öyküde yaratılan bir karakter kimi zaman da izlediğimiz filmde seçilen bir konu resmin bütününü kavramamızı sağlayacak; fakat bu derin düşünme ve sorgulama durumu hep devam edecek. Edebiyat, sinema ve hatta tiyatro, toplumların derdini ifade etmesine, düşünmesine ve sorgulamasına olanak tanıyacak. Belki de iyileştirecek, yenilenmemizi sağlayacak.
Bizler de bunun için yazmıyor muyuz zaten? Amacımız kitabı tanıtıp bir kenara çekilmek değil, girdiğimiz dünyanın içine sizleri konuk edip dolaylı yoldan da olsa hep birlikte bir şeyleri merak etmek. Yaşanan durumlara farklı gözle bakabilmek amacımız. Yine bu ortak amaçta birleşirken bu kez tiyatronun kaynağından, bir oyundan yolculuğumuzu başlatmak isterim. Henrik Ibsen’ın en sevdiğim eseridir: Nora: Bir Bebek Evi. Ayrıca romanoku.org’da ilk defa bir oyun metni üzerinde çalışmanın beni çok heyecanlandırdığını paylaşmak isterim. Umarım sizleri de bu duyguma ortak edebilirim.
Peki, neden bu oyun?
Birçok nedeni var ama öznel bakış açımdan ziyade nesnel gerçekler anlamında önemli gördüklerimi belirtebilirim. Yazarın bu dramını Danimarkalı Madam Laura’nın hayatını işleyerek ve konuya hayali karakterler katarak yaratmış olması ilk nedenim. Bir diğer önemli gördüğüm durumsa; eserin yazıldığı tarih üzerinden yüz kırk yıl geçmiş olmasına rağmen “toplumda kadının rolü”nün hâlâ tartışılan bir durum olarak metni evrensel bir boyuta taşımış olmasıdır. Ayrıca belirtmek isterim ki Henrik Ibsen bu oyunu sahnelendiği zaman çeşitli eleştirilere maruz kalmış. Bu eleştiriler daha çok finalde Nora’nın evden kaçmasına dairdi. Bazısı gerçekten Nora’ya ne olduğunu, nereye gittiğini samimi bir şekilde merak ettiği için eleştirirken diğer tarafta bir kadının evi terk etmesiyle sonuçlanan bir sonucu uygun bulmayışlarındandı. Benim okuduğum çeviride Nora evi terk eder fakat Ibsen, gelen eleştiriler nedeniyle yeni bir sonla oyunu tekrar yazar. Nora’nın bu kez finalde evine döndüğünü gösteren bir oyun metni de mevcuttur.
Nora: Bir Bebek Evi’ni okuyan ya da daha önce oyununu izleyen var mı aranızda, bilemiyorum. İlk kez tanışıyor olacaklara, oyunu okumadan önce yazarı araştırmalarını da ayrıca öneririm. Bu durumu “yazar bakış açısıyla eseri yorumlamanız” için önermiyorum. Aksine okunacak olan eserin yanında yazarın hayatını, başka hangi eserleri olduğunu bilmek, yazıldığı dönmelerde ne gibi toplumsal sorunlarla mücadele edildiğini öğrenmek ve eserlerini ürettikten sonra karşılaştığı zorlukları bilmek kişiye içsel bir zenginlik katacağı için öneriyorum.
Biraz da oyunda geçen karakteri tanıyıp gelişen olaylara şahit olmak ister misiniz?
Oyun, Noel için alışverişten dönen Nora’yı göstererek başlar. Daha sonra Nora’nın eşi olan Av. Thorwald Helmer’ı tanırız. Helmer’ın “Mini mini bir tarla kuşum,” diye Nora’yı sevmesi, Nora’nın savurgan olduğunu dile getirmesi, yediklerine bile karışan bir çizgiyle “kadını belli bir biçime sokmak isteyişine” şahit oluruz.
Nora’nın mutlu olarak gördüğümüz evlilik tablosunu Madam Linde’nin gelmesiyle sorgulamaya başlarız. Daha sonra Nora’nın sırrına ortak oluruz. Helmer’ın sağlığına kavuşması için borç aldığını öğreniriz. Hem de bir kadının kocası izin vermeden borç alamayacağı bir dönemde…
Aslında Av. Krogstad’ın da sahneye girmesiyle olay dizisi başlar. Krogstad, bankadaki pozisyonunu sigortalamak için Nora’yı tehdit eder. Helmer’ı bu işi ayarlaması noktasında etkilemesini, aksi hâlde kendisinden borç aldığı sırrını ve dahası borcu alırken evrakta yaptığı sahteliği ortaya çıkartacağını bildirir. Yazar, bu süreçten sonra daha çok Nora’nın bu sırrı Helmer’ın öğrenmemesi için oyun boyunca yapacaklarını bizlere gösterir. Helmer’ı ikna etmeye çalışmasını hatta Dr. Rank’e yardım için başvurduğunu ve en sonunda Madam Linde’nin Krogstad’la geçmişte kalan romantik ilişkisinin de yardımıyla, Linde’den onu ikna etmesini bile istediğini görürüz.
Oyunun sonlarına doğru Krogstad’ın mektubu Helmer’ın eline geçer. Nora’nın işlediği suçun itirafı olan bu mektupla Helmer tüm olan biteni öğrenir. Nora’nın işlediği bu utanç veren suç için çok öfkelenir. Nora’nın ahlaksız olduğunu, eş ve anne olarak uygun biri olmadığını dile getirir. Yine zaman atlaması yaşamadan oyun içinde yeni bir mektup daha açar, bu mektup da Krogstad’dan gelmiştir. Aslında Krogstad’ın Madam Linde’yle aşkını yeniden keşfetmiş olmasından kaynaklı Helmer’a ve ailesine yaptığı şantaja son verdiğini yazar. Bu mektuptan sonra Helmer’ın Nora’ya da tavrı hemen değişir. Nora’yı affettiğini ve onu yine “mini mini tarla kuşu” olarak çok sevdiğini belirtir.
Eşi tarafından takdir görmeyi beklerken hiç ummadığı bir tavırla karşılaşan Nora ve bu noktaya kadar gelişen tüm olaylalar Nora’nın kendisine biçilen rolü ve değeri de sorgulamaya başlamasına neden olur. Gerçekte kim olduğunu bulmak ve anlamak için kocasını ve çocuklarını bırakmaya karar vererek her şeyi arkasında bırakıp evi terk eder.
Başka bir gözle metne yaklaşmaya çalışalım, ne dersiniz?
Bu oyunda önce kendisini ailesine adamış olan bir kadının evliliğini görürüz ve gördüğümüz bu tablo içinde ailesini tehlikelerden kurtarmak için borç almasına şahit oluruz. Gelişen olaylarla kendisine biçilen rolü ve değeri sorgulayan bir kadının derdine ortak olmaya başlarız. Önce babası daha sonra da kocası tarafından süs bebeği gibi yetiştirilmiş bir kadının hayatın içindeki dönüşümüne şahit oluruz. Varoluş sancıları içinde etrafına örülen o sert kabuğu kırması ve birey olarak kadına dayatılan algıları yıkmaya çalıştığını dinleriz. Yaşadığı yuvanın içinde kadının varoluşsal sancılar çekerken bu sancılarla nereye sürüklenebileceğini görürüz. Sürekli tüketmek üzerine örülü bir sistemin içinde bireyin de aynı hızla yıkıma uğradığını ve yok olan değerlerle birlikte savrulduğunu anlarız.
Peki, Nora için kırılma noktası neydi? Bir fikriniz var mı?
Yuvasını ayakta tutmak isterken kendisini yöneten şeyin tam da bu korku olduğunu anlaması belki de Nora için kırılma noktası olmuştu. Bu sır ortaya çıktığında ailesinden hiçbir şey kalmayacağını düşünmesi dönüşümünü hızlandıran nedendi. Korkuların onu şekillendirdiğini, çeşitli maskelerin içinde yaşadığı reddedişleri, ailesini bir araya getiren şeyin sevgi değil de tam aksiye yaşadığı o korku olduğunu fark etmesiydi. Korkunun insan üzerinde yaratmış olduğu yıkımı ve vahşeti görürken aslında hissedilen bu korkuların da sonunun gelmeyeceğini hissettirmiş olmasıydı.
Aile ve toplum yapısının kadına dayattığı rolleri ve kadının bu rollere başkaldırısını konu alan bu oyunun, okurken ya da izlerken “toplumda kadının rolü”nü bir kez daha sorgulamamızı sağlayacağını düşünüyorum. Yaşadığımız toplum için bile hâlâ güncelliğini koruyan bu konunun, birey olarak yaşadığımız süreçlere de ışık tutacağına inanıyorum.
Şimdiden keyifli okumalar dilerim.