Nurcan DOĞAN
12.12.2022
1899 : GERÇEĞE UYANMAK

Senaryosu Jantje Friese tarafından kaleme alınan ve Baran bo Odar tarafından yönetilen dizi 1899, 17 Kasım 2022’de gösterime girdi. Sekiz bölümden oluşan dizinin bölüm başlıkları şöyle sıralanıyor: Gemi, Çocuk, Sis, Kavga, Çağrı, Piramit, Fırtına ve Anahtar. Bu başlıklar, bir anlamda, 1899’un özetini oluşturan anahtar kelimeler…
Diziyi bir günde izleyip bitirenlerdenim, lakin yazıyı bitirmek için yazdıklarımın demlenmesini ve ilk heyecanı atlatıp yapıta biraz mesafeli durabilmeyi bekledim. Sürükleyici olması ve merak duygusu uyandırması ister roman olsun ister film olsun bir yapıtı sonuna kadar okumak ve izlemek için en önemli etkendir. 1899’da bu özellikler fazlasıyla var…
Gizem ve korku temalarını barındıran bir bilimkurgu dizisi olmasının yanında ilgi çekici bir diğer özelliği de çok dilli olması. Dizide İngilizce ve Almancanın yanı sıra Fransızca, İspanyolca, Danca ve Çince de konuşuluyor. Dizinin belki de en çarpıcı yanı sadece kendi dillerini konuşan insanların karşıdakinin ne söylediğini anlamamasına rağmen aralarında oluşan organik bağ. Ne olduğunu bilemedikleri ortak düşmanları ve ölüm korkusuna karşı bu bağ sayesinde dil bilmeye gerek kalmadan duygusal yakınlık kurabiliyorlar. Senarist Friese, bir röportajında “bu etkiyi kullanarak dağılma ve kopmalara karşın Avrupa halkının bir arada olmasının önemini anlatmaya çalıştığını” söylüyor. Bu sayede bir Alman olarak “Avrupa Birliği fikrine” ne kadar bağlı olduğunu da göstermiş oluyor.
İngiltere’den Yeni Dünya’ya, New York’a gitmek üzere gemiye binen yolcuların her biri, Amerika’ya vardıklarında yepyeni bir hayata başlama umudunu taşıyorlar. Titanik’te de izlediğimiz gibi bu gemide de yolcular arasında sınıf farkı var. Üst sınıftakiler bireysel lüks kamaralarında seyahat ederlerken alt sınıftakilerin gemide zor şartlar altında yolculuk ettiklerini ve dizinin başında iki sınıf arasında iletişimin yasak olduğunu görüyoruz. Tabii ki bu aşamada “Bu nasıl bir Avrupa Birliği ve eşitlik fikri?” diye sorabilirsiniz.
Gelelim karakterlere... Baş kahraman Maura (Henriette) Franklin, tıp eğitimi almış ancak kadın olduğu için dönemin İngiltere’sinde doktorluk yapamadığından şansını Amerika’da denemek ve kendine orada yeni bir yaşam kurmak üzere gemiye binmiştir. Maura zeki, cesur, kendi ayakları üzerinde durabilen, bağımsız ancak bir o kadar da gizemli ve ketum biri. Ancak Maura kadar önemli olan bir diğer şey de kamarasındaki masasının üzerinde duran ve kameranın birçok defa odaklandığı kitap Kate Chopin’in romanı Uyanış. Bu romanla dizinin ortak noktası ise dizinin adıyla kitabın yayınlandığı tarihin aynı olması: 1899. Roman, hem Maura’nın fiziksel anlamda uyanmasına ve gerçeğin farkına varmasına işaret ederken hem de romanın içeriğinde kadının özgürleşmesi ve bağımsızlığının anlatılması nedeniyle aslında Maura’nın kendisini de temsil etmektedir.
Bahsetmeden geçilmemesi gereken bir diğer karakter Kaptan Eyk Larsen. Kaptan, aynı şirkete ait ve dört ay önce kaybolan gemi Prometheus’tan aldığı mesaj sonrasında kayıp gemiye ulaşma ve sağ kalanlara yardım etme amacıyla geminin rotasını ters yöne Avrupa’ya doğru çevirir. İhtiraslı İspanyol asilzadesi Ángel, rahip kılığındaki Ramiro, geyşa taklidi yapan Hong Kong’lu Ling Yi, bir türlü anlaşamayan Fransız karı koca Clémence ve Lucien, gemiye kaçak binen Fransız eski asker Jérôme, gemi ateşçisi Polonyalı Olek, ailesiyle birlikte alt sınıf kompartımanında seyahat eden Danimarkalı Tove önemli diğer karakterler arasında yer alıyor. Ve tabii gemiye binen esrarengiz adam Daniel ile Prometheus’tan sağ çıkan “Çocuk”tan bahsetmeden olmaz.
Kaptan’ın ailesini yangında kaybetmiş olmasının sonucu alkol bağımlısı olduğu ilk başlarda vurgulansa da sahneler hızlanmaya ve gerilim artmaya başladıkça bağımlılığına olan vurgu azalıyor. Hareketlenen sahnelerde gizem duygusunun hâkim olmasıyla bu sahnelere gerek görülmemiş olmalı.
Tove’un annesi Iben’in aşırı dindar oluşu ve Tanrı’dan sesler duyduğunu iddia etmesi yaşadığı trajik olayın bir sonucu olarak gösteriliyor. Ancak bu şuursuzca dine kendini kaptırışının ayaklanma çıkarmada ne denli önemli olduğunu da görüyoruz. 1899, gerçeklerden uzaklaştıkça ve kendi uydurdukları saçmalıklara inandıkça, insanların gözlerinin ve kalplerinin karardığını ve masumların canını alırken ne kadar acımasız olduklarını da gözler önüne seriyor.
Karakterlerin birbirleriyle bağlantılı geçmişlerinin olması, her bir karakterin gördüğü rüyaların veya illüzyonların karşılarına çıkması neyin gerçek ve neyin sahte olduğuna karar verilemeyen bir evren yaratıyor. Dizide dramatik öğeler çok fazla yer alıyor. Aşk, sevgi, nefret, korku gibi duyguların fazlaca yansıtılması hareketli sahnelerin önüne geçmiş. Din, inanç, cinsiyet, özgürlük gibi kavramlar üzerine gerekli tüm görünür ve gizli mesajlar verilmiş. Beyin, algı ve gerçeklik hakkında Platon felsefesine değinilmiş. Felsefi konuşmaların dizide yeteri kadar işlendiğini düşünsem de biraz fazlasına hayır demezdim.


Felsefe, siyaset ve inançlara değinmişken Avrupa edebiyatının ve sinemasının mihenk taşı Yunan Mitolojisini işin içine katmazsak olmaz demiş olmalı Friese ve Odar… Yolcuları Amerika’ya taşıyan geminin adı Kerberos, yani Cerberos: Hades’in yönettiği ölüler diyarının yeraltı kapısında bekçilik yapan üç başlı köpek olarak nitelenen bir yaratık. Gemideki yolcuların iliklerine kadar hissettiği ölüm korkusunu temsil ediyor bir anlamda. Gemi şirketinin kayıp gemisinin adı ise Prometheus. Titanlardan olan Prometheus, ateşi yani bilim, uygarlık ve teknolojiyi çalarak insanlara vermesiyle tanınır. Bu suçundan dolayı Zeus, Prometheus’u sonsuz bir işkenceye mahkûm eder. Bir kayaya zincirlerle bağlanan Prometheus’un karaciğerini bir kartalın yemesi ve bunun her gün tekrarlanması onun cezasıdır. Tıpkı Maura’nın ve diğerlerinin her seferinde bitip yeniden başlayan sekiz günlük yolculuk döngüsünün içine hapsolmuş olmaları gibi...
Gerçeklik, hayatımız ve geleceğimiz hakkında kafa yormak için izlemeye değer bir yapım. Son olarak, dizide en sevdiğim noktalardan biri de uyanması ve gerçekleri hatırlaması yoluyla herkesi bu eziyetten kurtaracak olan Maura’nın “uyanmak” için “bakış açısını değiştirmesi” gerektiğinin vurgulanması. Ayrıca filmde geçmişe dair sözde anılarını yeniden yaşayan karakterlerin uyandıklarında sürekli “uyan” sesini duymaları da manidar… Sürekli tekrarlanan bu emir, yeni bir çağa uyanmamız gerektiği konusunda bir ikaz mı orasını tekrar tekrar düşünmeliyiz… Dizinin sloganı niteliğinde olan, kardeşi Ciaran’ın Maura’ya mesajı: “Gerçeklik uyandırmadan kahven uyandırsın” (May Your Coffee Kick in Before Reality Does) sözü de kahve fincanları ve tişörtlerde yerini almadan önce gerçekliğin farkında olmamız gerektiğini hatırlatalım…